Tuesday, May 31, 2016

Üç Bölü Dört Buçuk Milyar

Burada hep ülkedeki teknolojik gelişmelerden, dünyanın bilimde geldiği noktadan, başarılı olmuş örnek sosyal projelerden, iyi insanlardan bahsetmek istiyorum ama 4,5 milyar yıl yaşındaki dünyanın insan vücudundaki birkaç hücre kadarlık bir kısmında sıkışıp kalmış insanlar olduğumuzu da düşünüyorum gittikçe. En apolitik, en "işine bakan", en konjonktürel politikadan uzak kalan insanların dahi engellerle karşılaşıp motivasyonlarının düşmesi kadar vahim bir şey yok. Motivasyonu yükseltmek için harcanan yapay çabalara, gösterişlere ve hatta görgüsüzlüklere artık insanlar daha "ignorant" bakıyor sanırım. Buralar gittikçe daha sevimsiz bir platform haline gelmeye başladı.
Bugün belki birçok kişinin hatırlamak istemediği, görmekten sıkıldığı anılarla dolu. Ama önce biraz geçmişe bakıp, sonra da bugünü ve geleceği görmekte fayda var. Tam 3 yıl önce bugünlerde polis vahşetiyle yüz yüze gelmiş, yedikleri gazlarla ölümden dönmüş, yol açtığı derin psikolojik yaralarla (hala) mücadele eden, ve hatta hayatını kaybetmiş farklı anlayışlardan insanlar birbirini tanıma ve anlama fırsatı buldu. Ateistler iftar sofrasına oturdu, şükür namazında namaz kılanları korudu. Türkler Kürtler'e "biz sizi çok yanlış biliyorduk" dedi korkmadan, biraz da utanarak. LGBT'nin (hatta LGBTİAQ) çok da kötü bir şey olmadığı, hatta doğal bir durum olduğunu ilk kez tanıdı bazıları. Aslında çok da iyi mizah yapabildiğimizi, sorunları mizahla çözebileceğimizi fark ettik, öyle inandık. O kadar çok resim, o kadar çok anı var ki. Birini paylaşsam, diğerine haksızlık olur.
3 yılın sonunda bakıyorum, da çok iyi ifade ile berbat bir yönetimimiz var. Başından ayağına kadar kalitesiz, beceriksiz, vicdansız ve bütün bunları meziyet sanıp iyileşmek için tek bir adım atmayan berbat insanlar topluluğu tarafından bizim geleceğimize ait kararlar alınıyor. Sporda, sanatta, devlet yönetiminde, sivil toplumda, özel girişimlerdeki ahlak yoksunluğuna din afyonu da her zaman olduğu gibi iyi gelmiyor. Ben artık bariz çelişkileri, utanmazlıkları, daha dün elma dediğine bugün armut diyenleri, pişkinlikleri, mesnetsiz suçlama ve hakaretleri görmezden gelmeye çalışıyorum. O yüzdendir ki artık daha az yazıyorum bunları. Ama bugün devletin başındaki, "polise emri veren" adam Fransız polisinin uyguladığı şiddeti Gezi'ye destek verenlere sözde dokundurarak kınamış - sanki biz Fransızlar çok iyidir, Fransız polisi çiçektir demişiz gibi. ACAB diye Google'a yazıp bakacak danışmanları vardır eminim-. O yüzden bugünlük bir çirkin paylaşım hakkını aşağıda "emir kulu" arkadaşların yaptıklarını bir kez daha hatırlatmak için kullanayım:
Ve tabi bu yazı hikayeyse, mutlu sonla bitsin. 3 yıl önce bugün binlerce insan, gece saatlerinde başlayan ve sabah gün aydınlanırken aşağıdaki kareye yansıyan yürüyüşlerini hak ve özgürlüklerini savunmak için başlattılar. Ne kahraman olmak, ne de mevki sahibi olmaktı amaçları. Tarih elbette kimi iyi hatırlayacağını çok iyi bilir. Ama ilim ve irfan sahibi insanların, her zaman politik güç sahibi olmak için hezeyanlar içinde ruhlarını kaybedenlerden daha özenilerek hatırlanacakları aşikar. Umarım bu yazıyı okuyan, rüzgardan rüzgara savrulan, kalıplara, kutsallara ve coğrafyalara hapsolmuş ilkesizler değil de içindeki hevesi, motivasyonu yetenekleri ile birleştiren vicdanlı dünya insanları daha çok mutlu olurlar.

No comments: