Sunday, September 14, 2014

Konseptşın


Bu konsept olayını çok karıştırdıklarını düşünüyorum. Özünde konsept sözcüğü çok masum bir "lö konseptüel sivuple" apartması bir Fransız ithalatı gibi gözüküyor olsa da, işin aslı yazının ilerleyen bölümlerinde açıklayacağım üzere bizi çok daha korkunç bir gerçekle yüzleştirmekte. Yine büyük ihtimalle yazıyı okuduktan sonra bir süre düşünüp en yakınızdakine "lan/cnm/höst/hacı/yhaa benim karnım acıktı bi şeyler yiyelim" diyeceksiniz ve ben bu blog'daki yüce amacım olan sübliminal mesajımı vermiş, sizi Araf'a biraz daha yaklaştırmış olacağım. Okuyun!

İnanılmaz gibi geliyor belki ama artık konsept olmadan ekonomi denen şey ilerlemiyor. Muhteşem okullarda okuyup, acayip bir kariyer yoluna girip, sonra bir ara dellenip "ben bakkal açıcam ya" deseniz bile bir konseptin esiri olmak zorundasınız. Retro bir mahalle bakkalı? Organik ürünler satan şirin bir sosyete bakkalı? Az ürün, çok çay ve çok muhabbet olan bir "çok kafa adam ya" bakkalı? Bunların hiçbirini takmadığınızı, tek amacınızın samimi bir yer olduğunu söylerseniz de kendiniz bilirsiniz. Gofretlere bakıp, sakız kutusunda madeni para aramakla geçer artık samimi günleriniz. İnsanlar artık ürüne, hizmete değil konsepte geliyor. Bomboş bir mağazada hiçlik konseptini sattığını söyleyip paraya para demeyen adamın hikayesini bilirsiniz. Ya da çok benzer bir hikaye illa ki vardır.


Örneğin "yaz" bir mevsim değil artık. Evet, bir konsept. Nisan-Mayıs itibarı ile başlayan bir yaza hazırlanma, yaz alışverişi yapma, yazın yaptıklarını paylaşma ve "ben yaza veda edemiyorum, kahretsin" partileri ile Kasım'a kadar süregelen acı bir konsept. Acı diyorum, çünkü diğer mevsimlere de bağlanarak konseptüel etkisini katlayarak artıran bir mevsim. 3 derecelik sıcaklık düşüşünü "hoşgeldin sonbahar :)" diye karşılayan insan kitleleri sonbahar alışverişine akın etmeye başladı bile. Bazıları ise halen kararsızlıklarını koruyup park, orman, bahçe, allah ne verdiyse dolaşıp yerlerde kahverengi tonları içeren yapraklar arıyor. İnanır mısınız, yeşil yaprağı dalından koparıp kahverengiye boyayan, sonra da Instagram'da 33 hashtag ile paylaşan blogger'lar var. Bunların etrafında dolaşan ve "sosyal medya çok ilerledi, oraya ağırlık vermek lazım" diyerek işletmecilikte çağ atlayan otel, cafe, vb işletme sahipleri şu anda sonbahar konseptleri üzerinde son hazırlıklarını yapıyor. Reklam ajansları toprak rengi arka fon üzerine hafif ince bir kazak giymiş genç kadın/erkek web sayfası tasarımlarını bitirmek üzere. Tehlikenin farkında mısınız? Geliyorlar...


Rica ediyorum, en azından buraya kadar okumuş olanlar "ya sonuçta bizim için iyi bir şeyler yapmaya çalışıyorlar" saflığında (saf=çok temiz kalpli) olmasın. Baştan ayağa kadar size biçilmiş olan insan konseptleri hoşunuza gidiyor mu yoksa? Gözlükten retro, gömlekten hipster, pantolondan hiphop, ayakkabıdan casual olmak hayatınızı mı kolaylaştırıyor? O zaman sizi acı gerçekle yüzleştirmenin zamanı geldi. Evet, konsept sözcüğünün asıl kökeni Latince "conceptus"tur. Yani "içine almak, kavramak, hamile kalmak" demek oluyor. Eğer buradaki özneleri ve yüklemleri olumlu bir şekilde kendinize uydurabiliyorsanız, konsept ile ilişkiniz hayrolsun demek isterim. Çünkü konseptlerin konseptleri "conceptus" ettiği bir ilişkiler sarmalı olan konseptşın illeti sizi de esir almış ne yazık ki. Soğuk konsepti ile tatlandırılmış bir bardak (konsepti olmalı) suyunuzu içebilirsiniz.

İnsan ölür, ülke bölünür, dünya yıkılır. Ama kendi kendisinden yeni canavarlar çıkarmak zorunda olan, sadece böyle yaşayabilen, ve böyle yaşama becerisini kazanmış, bir nevi ölümsüzlük iksirine sahip olan tek şey ekonomidir. Sakın parayla dalga geçmeyin, parayı küçümsemeyin. O sizi bir konsepte sokmasını elbet bilir.

Sunday, April 20, 2014

Çörek Otu Yağı

Bir şekilde bittiğine şahit olmadığım tek tartışma, inanç ve bilim arasında tezat oluşturduğu düşünülen unsurların sebep olduğu konular üzerinedir sanırım. Tatlı su tartışmacıları arada sırada inancın aslında bilimsel kuramlarla ne kadar da uyumlu olduğunu kendince ispatlayan, ya da bilimin aslında ne kadar da büyük inançlara sahip insanlar tarafından geliştiğini gösteren örneklerle bazen olayı tatlıya bağlamak isterler. Ama yemezler; en azından benim midem kaldırmaz. Şöyle çatır çatır ikilemleri, kütür kütür bilinmezlikleri, hatır hutur dengesizlikleri verin bana. Aklınıza salatalık, karpuz, kavun filan geldiyse beni hiç anlamamışsınız demektir. Güzel. Böyle devam edelim. 

Çok başarılı bir kariyeri olan, mesleğinde duayen olup parmakla gösterilmiş, çok da para kazanmış birisi belli bir yaşı geçtikten sonra genç kalma konusunda kendini fazlasıyla geliştiriyor. Kendinden 30-40 yaş genç insanlara taş çıkaracak kadar sağlıklı bir bedene sahip oluyor. Kitap bile yazıyor. Röportajlar, TV programları derken birçok insana "vay be" dedirtecek kıvamda bir yeni-şöhret sahibi oluyor adeta. Sonra bir gün, bir programda hayatını anlatırken hüngür hüngür ağlamaya başlıyor. Belli ki inandığı şeylerden birindeki ufak bir tümör, sürekli anlattıkça farkında olmadan kansere dönüşmüş. Belli bir zamandan sonra da "hasta" olduğunu reddediyor. O başarılı, örnek, sportif, karizmatik, hayranlıkla izlenilen adamın ördüğü koca bir duvar sanki bir anda yıkılıyor. Bir gün birisi "peki ailenize yeteri kadar zaman ayırabildiniz mi?" diye sorarken o hala çörek otu yağının faydalarını anlatmaya çalışıyor. Duvarı bu şekilde tutan, o aradaki inanç unsurları olsa gerek. İnsanın somut ve soyut kavramlar arasındaki karmaşık, gelgitlerle dolu yolculuğu bazen o bildik deyimle bir "çimento" ihtiyacı duyuyor. Biraz ilerlemek istediğinde, duvarı biraz daha yükseltmek istediğinde basıyor çimentoyu. 

Körü körüne inandığım bir şey sayesinde hayatım boyunca bir şey kazanabileceğimi zannetmiyorum. Bazen işleri kolaylaştırmak, insan olduğunu hissetmek, yabancılaşmamak için ihtiyaç duyduğun, hatta nefsine yenilip tadına baktığın o inanç denen şeyin çok dikkatli kullanılması gereken ve dozunu iyi ayarlamazsan feci sonuçlara yol açan, dünyayı yerle bir eden, evrene seri negatif mesajlar yağdıran...Yok yahu, o kadar da canavarlaştırmayalım. "Bana bir beden büyük geliyor" diyerek tatlı su bitiriciliği yapayım. Bu yazıdan sınırsız başarının sırrını bekleyenler için de hayal kırıklığı oluvereyim. Zihinlerindeki yoksunluğa derman olmayayım. Velhasıl kelam, çörek otu yağı ile bir yere geleceksem, o yere gelmeyeyim arkadaş.