Tuesday, January 11, 2011

“Baba, bizim neden haftada 100.000 kere tıklanan bir blog’umuz yok?”

Ben sosyal medyayı takip ettiğimi zannettiğimden beri taşın altından çok sular aktı. Ad-soyad şeklindeki muhtelif iletişim-paylaşım mecralarında bulunan adreslerimi önceden parsellememiş olsaydım çok bir şey kaybeder miydim, bilmiyorum. Ama kafası kurnazlık yönünde de çalışabilen ve benden farkı bu kurnazlık odaklı çalışmaları eyleme de dökme “motivasyonu” sahibi insanlar parselleme olayının suyunu çıkarmış duruma geldiler (Bkz: Ankara’nın medar-ı iftiharı İ.Melih, bu yüzden Ankara’ya yaptırdığı eserlerle karşılaştırılamayacak kadar sönük bir twitter adresi aldı). Yakında yaşıtlarım arasında “sanal parsel zengini” tipler türemeye başlayacak ve çocuklarım bana “Baba, bizim neden Ahmet Hakan Coşkun takipli bir twitter adresimiz, haftada 100.000 kere tıklanan bir blog’umuz yok?” diye sorular soracaklar. Ben de muhtemelen iPad’imin üstünden bakıp, gözlüklerimi hafifçe aşağı indirip “sen bunları takma kafana yavrum” diyeceğim (Dikkat: Çocuklarım ve iPad arasındaki zaman/dönem çelişkisini fark edemediyseniz, lütfen cümleyi tekrar okuyun).

Peki, buna bir çare olarak ben ne yapacağım? İşte bu yazıda bunun kendimce cevaplarını (?) bulmaya çalışacaksınız. Müsaadenizle, önce ben deneyeyim.

- Twitter’a karşı direnişimi sonlandırdım. Bunu başarılı bir ilk adım olarak görüyorum. Ben de artık “twitter gazetecisi/televizyoncusu” güruhuna daha yakın hissedeceğim kendimi. Onlar nasıl gazetelerdeki köşe yazılarının kendi popülaritelerini “arada bir TV programlarına çıkma” vizyonuna yeter düzeyde tutmadığını gördüklerinde “tanıdıkları” tüm ünlüleri “tweet” malzemesi yapıyorlarsa… Devamında “eh, o zaman ben de…” gelmeliydi ama bu konuda kendimi çok sıkı bir duruşa sahip hissetmiyorum. Ben sadece iyi hissettiğim durumları insanları da ilgilendirebilecek bir dilde, kötü olanları yapabildiğim kadar mizah katarak, paylaşılmaya değer olanları da çok zorlamadan ve sıkmadan paylaşmaya çalışacağım. O nedenle bir “Twitter misyonu ve vizyonu” sahibi değilim. 1 hafta, 3 ay, 2 yıl, vb sonra ne olacağını bilmiyorum. Çok da fifi.

- Ara verdiğim (ya da öyle zannettiğim) “teknolojik gelişmelerin bireysel ve toplumsal etkisi” konusuna zaman ayıracağım. “Yeni alacağım telefonun hayatıma katacağı değerin maddi açıdan incelenmesi” türünden ciddi ve yarı-akademik beklentilerle gelirseniz de yardımcı olmaya çalışırım tabi. Ama eskisi kadar, özel bir araştırma yapmadan teknolojinin insan hayatındaki etkisi hakkında derin bilgi sahibi olamayacağımı tahmin ediyorum. Mesela kavşaklara takılan özel sensörlerden haberdar olmayıp “yahu burada da yeşil ışık yanmadı gitti, hep bu belediyenin yanlış işleri” türünden cümleler kurabilirim.

- iPhone/Blackberry/Nokia 3210 hatta netbook türü cihazlarla uzun süreli yakın temasa olan tepkim devam edecek. Hele yalnız değilken araya 3.kişi gibi giren ve ortamdaki bağımlı insanı ele geçiren bu teknoloji harikalarına karşı da birkaç ay direnebilirim. Sonrasını planlamadım henüz. Beni de ele geçirmezler değil mi?

-“İnternet dili” diyebileceğimiz her türlü sanal edebiyat yaklaşımına karşı mesafeli, muhalif, proaktif duruşum aynen devam edecek. “Nbr, slm, msn vr mı?, ilik abi nssn işt gçn grdğm hatn bgn ynmdn gçti bkştk yle, …” gibi ifadelerin kolaylık sağladığı ispatlanan bazı durumlarda kullanılabilmesine hoşgörülü davranacak olsam da bunların edebiyat başta olmak üzere bilimsel akımlara yön vermesi, ilhamsızlık sebebi olması, yoldan çıkarması girişimlerine de muhafazakar yaklaşacağımı şimdiden söylemiş olayım. “Baba, bizim neden haftada 100.000 kere tıklanan bir blog’umuz yok?” diyen velet, isterse “bizim aile sanal muhafazakar, ben hayatta internetten baba olamam” da deyiversin, ziyanı yok.

Muhtemelen sağ üst köşede bir yerlerde de görebileceğiniz gibi, burası bir deneysel yazı alanı. Sizler de birer deneksiniz. Ama bu siteyi ben de sizin gibi açıp okuyorum. Yani orada söylemediğim bir şey varsa eğer, deneklerden biri de benim. Görüldüğü üzere sosyal medya ve internet konusunda kendimi zamana uydurma çalışmalarım çok başarılı değil (Peh!). Tüm deneyler aynı zamanda bilgisayarımın tozlu fanının soğuttuğu arşivlerde saklanıyor. Bir gün, sanal alemi muhafaza ve müdafaa mecburiyetinize düşerseniz eğer, elimde sağlam malzeme var. Olduğu kadar saldırırız. Yaşasın sanal muhafazakar devrim!

No comments: