Monday, February 13, 2012

Şizofrenik Görüşmeler Silsilesi - 1

gencerozkazman.blogspot.com’un isim babası, konsept danışmanı, başyazarı, sorumsuz yazı işleri müdürü ve iflah olmaz patronu Gencer’in sayfayı kaderine terk etmiş olması üzerine uzun süren çalışmalarımız sonucunda kendisini İstanbul’un pek bilinmedik semtlerinden birinde perişan halde bulduk. Yine de sorularımıza gayet sakin bir tonda, makul cevaplar verdi. Biz de bu görüşmeleri bölüm bölüm yayınlamaya karar verdik burada, kendisinin de izniyle.

Merhaba, çok uzun zamandır sizi okuyamamıştık.
Evet, ben de öyle.

Neden yazmıyorsunuz?
Yazıyorum. Ama size görünmez olarak. Yazdıklarımı sadece ben ve kendim görüyoruz. Ben yazıyorum, kendim okuyor. Tartışıyoruz, değerlendiriyoruz. Hatta bazen kavga ediyoruz. Öyle kalıyor.

 

Hangi konularda yazıyorsunuz peki? Yani bizim göremediğimiz yazılar olarak?
Günde 3 kez bağlaç olan “de” ve “ki”leri ayıramayanları yazıyorum. Onları herkese görünür yaparsam takipçi ve okuyucu sayımda ciddi bir azalış olur. Arada dayanamayıp bir şeyler söyleyebiliyorum yine de. Bir ara bakanları filan yazdım, yok şu şöyle beceriksiz, bu böyle tutarsız diye. Ama o konu da hep “abi adamlar ülkeyi mahvettiler ya, çok haklısın” ile “abi bence iyi işler yapıyorlar, ben beğeniyorum” arasında sıkışıp kalıyor. Sonra gaz kaçırınca benim karizmaya oluyor bütün olan. Sonra müzik var, iş ile alakalı konular var, ama onlar belli kitlelere yönelik yazılar.

Bu ara en çok dikkatinizi çeken şey ne internette?
Şimdi hocam, insanlar artık iskambil oynama, chat yapma gibi olayları aştılar. Artık bir Word ya da Powerpoint dosyası açıp oraya yazı yazıp, kaydedip sosyal paylaşım sitelerinde paylaşabiliyorlar. Mesela adam kalbi kadar beyaz bir sayfaya yazmış “Hepimiz Ermeniyiz diyonuz ama Atatürk ne mutlu Türküm diyene dedi. Ya, nasıl lafı koydum ama?” diye. Bunu beğenip, paylaşıp, kendi paylaştığını beğeniyorlar, sonra yorum yapıyorlar, onu da kendileri beğeniyorlar, vb diye gidiyor. Beynimden vurulmuşa dönüyorum. Bembeyaz bir sayfaya büyük puntolarla ve illa ki büyük harflerle yazılmış bir mesaj kadar beni etkileyen bir şey yok. O an bütün hayatımı gözden geçiriyorum. Hatta dünyayı bu mesajların kurtaracağını düşünüyorum, bu bir devrim olabilir.

Peki insanların internetteki ruh hali nasıl sizce? Türkiye’nin gidişatına bir etkisi olacak mı sizce bu ruh halinin?
Açıkçası inanılmaz şeyler oluyor. Bazen bilgisayar başına geçip bazı kişilerin paylaşım yapmasını bekliyorum. Ahmet işten 6’da çıkar, 7’de yemek yer, 8-10 arası dizisini izler, 10-12 arası da Facebook’a girip allah ne verdiyse paylaşmaya başlar diyorum. Siyasi mesajlar, toplumsal bilgilendirme çalışmaları, aydınlanmaya yönelik çabalar, ve tabi ki biraz da gülelim, eğlenelim durumları. Orada medeniyetin simgesi bir tavır var, ve bu medeniyet gösterisine şahit oluyorum her gün. Üzerine bir de tespitler saçılıyor, işte o zaman havalara uçuyorum. Bazen kendimden geçip “İşte bu!” diye bağırıyorum, hazırola geçmiş “Türkiyem, Türkiyem, cennetim” diye şarkı söylerken buluyorum kendimi.

Türkiye’de insanlar gündemi iyi takip ediyor mu sizce?
O da ne demek? Gündemi kendileri yaratıyorlar. Mesela edebiyata olan ilgileri mi yoğun o gün? Altında Aziz Nesin, Can Yücel gibi üstatların imzası olan kalpleri kadar temiz sayfalarda mesajlar paylaşıyorlar. Bazen mesela Aziz Nesin’in kadın-erkek ilişkileri ile ilgili sözlerini okuyorum, ilginç geliyor. Demek ki diyorum, benim edebiyat konusunda çok eksiğim var. En azından mantığımı kullanamadığım için kızıyorum kendime. Mesela ünlü bir yazar, gündeme yönelik hafif kışkırtıcı bir yazı mı yazmış? Hemen 3-4 senelik arşivler taranıyor ve bilgi paylaşımında doruğa ulaşılıyor.3-4 senelik bir yazı ile bugün arasında bağlantıların kurulması olayı eskisi gibi araştırma, analiz, inceleme süreçlerini içermiyor. “Paylaş”a basmak kadar kısa artık bu süre. Eski haberleri bugün olmuş gibi yansıtmak bence gazetecilikte bir milat olacak. Bu açıdan da aşırı derecede yenilikçi bir toplumuz bence. Maaşallah.

Devam edecek...

1 comment:

Gencer Özkazman said...

Röportaj: Başlığa bakınız
Fotoğraf: Tuğba Özcan